30 Mart 2008 Pazar

Şirket..




KAR VE GÜÇ PEŞİNDEKİ PATOLOJİK KURUM

Kitap , daha çok Amerika'daki şirketlerin durumlarının analizinden yola çıkarak daha etraflı analizlere gidiyor. İflasını açıklayan Enron'un durumundan bahsediyor

Genel olarak da , çağımıza salt bir emperyalizm ifadesinin artık yetersiz kaldığını .Artık emperyalizmden de öte bir kapitalizm anlayışıyla bakılması gereğinden bahsediyor. Bu durumu da en genel anlamıyla “şirket kapitalizmi” olarak adlandırıyor.

Öncelikle ,1790 küsürlerden bu yana yavaş yavaş oluşan bu şirket mekanizmasını ele almak gerekir. İlk başta şirket mekanizması , sanayileşme çılgınlığının da etkisiyle , göze batmayacak düzeydi . Zamanla sivriltilen ve önce hükümetlerin karşısına oturma cesaretini gösteren bu mekanizma son olarak siyasi iktidar mekanizmalarıyla iç içe geçmiştir. Örneğin Amerika'da şirketlerin siyasi partilere yaptığı bağışların devasa boyutlarda olması.

Yanlız bu denli gelişen ve küresel anlamda kendini göstermeye başlayan şirketler aynı zamanda saldırıya daha çok açık olmaktadır.

Ayrıca ; hızla büyüyen bu şirketler ilk başlarda halktan kopuktu ve katılım yoktu. Halkı ve küçük yatırımcıları şirketlere çekmek gerekiyordu . örneğin Amerika'da , eskiden bir yatırımcı bir şirkete yaptığı yatırımla bütün mal varlığını riske atıyordu. Bu işin böyle olmıcağı anlaşılınca , sınırlı sorumluluk yasaları gibi yasalarla yatırımcının sadece yatırdığı parayı riske etme durumu ortaya çıktı. Böylece şirketlerdeki sınıfsal ilişkiler örtbas edilip kişisel para ve menfaat hırsı insanlara empoze edildi. Bunun da tam olarak , işçi sınıfı hareketlerinin yoğun olduğu döneme denk gelmesi bunun kanıtı gibidir aslında. Kısaca sınıf çatışması bilincinden uzaklaştırılmak istendi insanlar böylece.

Şirketlerin , halkın gözünde kötü olan imajı , reklam harcamalarıyla düzeltilmek istendi. Egemenler, elde paket olarak zaten bulunan aile ve milliyetçilik kavramlarına sarıldılar. Başarılı da oldular.

Daha sonra GATT(Gümrük tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) anlaşmalarıyla şirketlerin hareket kabiliyetleri arttırıldı(Tabi Meksika gibi yerlerde yoğun tepkilere yol açtı)

Ancak , özellikle son yıllarda (Seattle olaylarından bu yana) şirketlerin nelere yol açtığı artık genel bir kanı halinde . Bu yüzden şirketler , artık yine kendi adlandırmalarıyla “ vicdanlı kapitalizm” diye tabir ettikleri bir biçime gidiyorlar. Kendi aralarında , en çok yardım yapan şirketler , sosyal sorumluluğa sahip olduğunu söylüyorlar. Ancak kimilerine göre bu ahlaki değil , yani kâr ve güç peşindeki bir kurum olarak şirketlerin , ilk görevi yatırımcısına kazandırmaktır ve sosyal bir sorumluluğu yoktur. Ama onlar da zaten bu sosyal sorumluluk mekanizmasını da yine daha fazla kâr için yapılan işler olarak gördüklerinden çok az pay ayırıyorlar. Bence bu durum , ahlaklılıktan öte iğrenç .

Şirketler günümüzde öyle bir hale gelmiştir ki bir şirket , birkaç ülkenin GSMH'ına eşit ciroya sahip olabiliyor. Bu düzeydeki bir iktidar mekanizması için , yasa koyabilir misiniz?

Artık bir şirket açısından yasaya uyma , bir maliyet-fayda hesabından başka bişey değildir. Bu yüzden de şirketlerin sosyal sorumluluğundan falan hiç bahsedilemez bence. Çünkü kâr getiren ,her faaliyet bu mekanizmaya zaten yasal hak olarak sağlanmış , çevreyi ve insanlığı tahrip edeceği o faaliyetin sadece ekonomik gelir-gider hesabından başka bişey değildir artık.

Gün be gün hayatımıza giren bu patolojik kurumlar , kamusal alanı gittikçe küçültmekteler ve özel mülkiyete geçirmekteler. Şirketlerle ilişkiye geçen bizlerde insanlıktan uzaklaşmaktayız. Bizimde dayanışma, kardeşlik gibi duyguları bir kenara bırakmamız gerekiyor.

İdeal ise , birbirinden tamamen kopmuş , başkalarıyla ilgilenmeyen , yaratılmış ihtiyaçlarını nasıl doyuracağını düşünen , ne kadar borca batabilirim ve buna rağmen ne kadarı yanıma kâr kalır diye düşünen bireyler yaratmaktır.

Bize düşen ise galiba karşılıklı dayanışma fikri üzerinde düşünmek.