13 Kasım 2009 Cuma

'Güncellenmemiş' Ekonomi Dersleri

Para mı, çocuklar, bakın, anlatayım:
Bıldırcın çiftliğinde üretilmiş
Yalancı gökyüzüdür para.
Bunun içindir ki, dayanılmaz ölçüde

Bıldırcın gübresi kokar!
Şairlere gaipten ekmek taşıyan, çiçek taşıyan
Meleklerin kanatlarından yolunmuş
Tüylerdir, teleklerdir, para;
Onların, sevmedikleri işlere
Uçarak gidip gelmelerini sağlamak için
Ense köklerine takılmak istenen,

Pervane niyetine!
Toprağa ekilen küçük oğlanların, küçük
Kızların yanaklarından, dudaklarından,
Göğüs uçlarından, ince kıyılmış
Puro tütünüdür, seylan çayıdır,
Cennette verilen resepsiyonlarda
İsa’nın eti yendikten, kanı içildikten sonra
Yabancı misyon şeflerine,
Medya babalarına,
Darbeci generallere falan

ikram edilen!
Ve küçük ablaların, ağabeylerin
Düşlerinden, aşklarından, ümitlerinden
Kablolarla emilmiş, damıtılmış
Sonra ‘on-line’ hesaba geçirilmiş
Konsantre gençlik,
Konsantre ölümsüzlük düşü
Ve likit tanrısallıktır para,
Güzellik uykularına, cennettekilerin,
Her gün bir ölçek
(Ve sağdan bir ‘sıfır’ ömürlerine)

İlave edilen!
Aşk kocayınca, aşk yerine;
Akıl kıtlaşınca, akıl yerine;
Özgürlük pahalı gelince de
Özgürlük yerine
Bozdurulup, bozdurulup sarfedilen!

Ve işin daha da manyakçası,
Melekler yorulunca melek yerine,
Şeytanlar şeytanlığına doyunca
Şeytan yerine,

Ve ‘sanayi devrimi’nin yaşlı

Ve yorgun tanrısı
Serbest piyasayı yaratıp
Dinlenmeye çekildiğinde de
Tanrı yerine

‘İstihdam’ edilen...

Cahit Koytak

22 Ekim 2009 Perşembe

Mülkiyet kavramı ters-yüz oluyor


Birkaç sene önce düşünmüştüm acaba Açık Kaynak Kodlu yazılımlar gibi bir yapı diğer üretilen değerlere de yayılabilir mi? veya böyle bir lisanslama hali hazırda yapılıyor mu diye
Yeni öğreniyorum ki , yapılıyormuş . Bilimden sanata biçok şeyi alternatif bazı lisanslarla dağıtmaya uğraşan insanlar varmış.
Örneğin bir bilimsel makale yazıyorsunuz. Bu yeni lisans sayesinde yazdığınız makalenin patentini alınmasını engelleyebiliyor , ticari kullanımlarını sınırlandırabiliyor , sadece serbest dolaşımına imkan verebiliyorsunuz.
Yakın zamanlarda duyduysanız Radiohead grubu da albümünü değişik bir biçimde paylaşıma sundu.
Yine Nine Inch Nails adında bir grup da bahsettiğim lisansla (CC-Creative Commons diye geçiyor ) albümünü paylaşıma açmıştı.
Belki de dünyanın ücra köşesindeki bi adama bir gün bu tarz ağ yapıları sayesinde okuma ihtimali olmayan bir kitap , bir albüm gönderilebilir.
Bunun da yerleşik mülkiyet kavramı için sıkıntılı bir süreç olduğunu söyleyemeye gerek yok sanırım.
Ayrıca resimde gördüğünüz filmde "The Nasty People" , dünyanın ilk açık kaynak filmi olup PirateBay'cılar tarafından bize sunuluyor. Gönül rahatlığıyla torrent linklerine ulaşabilirsiniz filmin.

18 Eylül 2009 Cuma

Her Bilim , felsefesini yaratır.

Birkaç arkadaş olarak, belkide gelecekteki çalışmalarımızı da belirleyecek olan bir okumaya girişiyoruz.
Mühendislik disiplinin verdiği bakış açısıyla , her ne kadar adının " bilimler felsefesi " olarak konulması çok uzaklara gitmese bu felsefe alanını arşınlamak istiyoruz . Bu amaçla , farklı şehirlerde olmanın da getirdiği kopukluktan da , bir google grubu kurduk .
Öncelikle ne konuda okumaya başlayacağımız çok net olmasa da Thomas Kuhn veya Karl Popper'la başlama ihtimalimiz var. Katkı koymak isteyen , istemeyen sadece tartışmayı takip etmek isteyen herkesi bekleriz.
Bilim Felsefesi Okuma Grubu

31 Ağustos 2009 Pazartesi

......

o şehre davrandığın gibi davran bana da
o şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride
bıraktığına: elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir şehri nasıl adam ettinse,
sevdinse adam gibi, beni de o şehir gibi
sev! korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin
fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,
ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini
dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak
üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de şiirlerim var, aşk konulu, senin
o şehri sevmene benziyor, seni sevmeye
benziyor adamakıllı serserin olana kadar

bir şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?

Haydar Ergülen

29 Temmuz 2009 Çarşamba

ANDIMIZ KALDIRILSIN

Kürdüm , Lazım , Çerkezim ,Ermeniyim , Aleviyim... desem de . ben çalışkanım ilkin , büyüyünce işsiz kalsam da .
Büyüklerimi görmek , küçüklerimi dövmektir işim.
İlk işim yurdumu ve milletimi "Üzüm" den çok sevmemektir kesinlikle.
Ülküm takla atmak ve yere düşmek ve ne olursa olsun taş ile yakalanmamaktır.
Ey Büyük Kürd , Laz , Çerkez , Ermeni , Alevi ... kaçtığın yoldan gösterdiğin hedefe oturmadan yürüyeceğime ayran içerim..
http://www.andimizkaldirilsin.com/

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Nasıl?

Canın sıkıldığında ya da kendini çok yanlız hissettiğinde ya da hiç bir şey yokken sadece hayat akarken bi yandan neye tutunuyorsunuz?
Benim açımdan hayatı yaşanır kılan en önemli şey sanattan başka bir şey değil .. Örneğin müzikle oluyor çoğu zaman bu . Ufak sıçramalar yapıyor insan sanki zamanda... Bir The Police - Roxanne veya In Flames - Metaphor veya Ezginin Günlüğü - ülke dinlediğimde örneğin.
Şiir de iyi geliyor çoğu zaman..

7 Temmuz 2009 Salı

CRM ( Müşteri İlişkileri Yönetimi) ve Back-up

Tek tek hizmet veren var , ama bizimki hiç sınır koymayan , hayatın 360 derecesini de kapsayan bir paket.
Cem Boyner ( Sabah Gazetesi , 16.02.2008)

CRM , Müşteri ilişkileri yönetimidir , müşterilerin tüketim alışkanlıklarının , tüketim sıklığının kayıtlarının tutulup analizlerinin yapıldığı bir kontrol yapısıdır . Sermayenin bu denetim mekanizması , insanları denetlemek , müşteri haline getirmek , yönlendirmek üzerine kuruludur. Müşteri profilleriyle ilişkisini hiçbir zaman kesmez. Böylece insanların şirket içindeki varlığı müşteri olarak sürekli kılınır.
Backup hizmeti ise CRM aşamasından sonraki bir hizmettir. CRM mekanizmasının üzerine bina edilen hizmet biçimi olarak tanımlayabiliriz.
Bu iki yapı ile sermaye , kendi besleneceği ilişki biçimlerini yeniden üretmekte böylece kontrol ağlarının uzanımlarını ta derinlere kadar sokmaktadır.
Örneğin ;Boyner'in Türkiyede sunduğu hizmet şöyle : Kişiler bir ücret karşılığı üyelik sistemine dahil oluyor. Daha sonra Eğlence , Keyif , Acil başlıklı hizmetlerden istediğine ulaşabiliyor. Bu 3 başlığın ucu açık tutuluyor ve her türlü hizmet ücretlendiriliyor. Mesala hamilesiniz ve aşeriyorsanız gecenin bir yarısı evinizi paylaştığınız insana ya da arkadaşınıza mızmızlanmaktansa bu sisteme bir telefon açıp bir istediğiniz şeyi yatağınıza kadar getirtmeniz mümkün. Dikkat edilirse Back-up , en temel insani ilişki zincirlerimizi kırıp yerine kendi parayla garanti altına alınmış ilişkisini dayatmaktadır. Zaten ismine de bakarsak "Back-up" , Yedeklemek? Neyin yedeği ? Yedek ilişkiler tabiki para karşılığında..
Sermaye yanlızlıklarımızı örgütlerken aynı zamanda yanlızlıklarımızın da peşine düşüyor bizi rahat bırakacak gibi de görünmüyor.

28 Haziran 2009 Pazar

Teşşekürler Rock-a


Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Rock-a yine çoşkuluydu. Tabi bu sizin çoşkudan ne anladığınızla da alakalı biraz da. Paramı ödeyip en güzel grupları izliyim sonra çekeyim gideyim diyenlerdesiniz bu festivale gelmezdiniz sanırım.
Rock-a 'daki durum biraz daha farklı. Müzik , atelyeler , tiyatro oyunları , sohbetler vb. aktiviteleri vardı ve bunların hemen hemen hepsinin gönüllü emeklerin ürünü olması, bize para ilişkisinin dışında kalarak da bişeyler yapılabileceğini tekrar gösterdi.
Bir yandan da senin benim gibi dertleri olan insanları birarada görmek , her gün bizi biraz daha yanlız hissettiren şu sistem içinde , çok önemli diye düşünüyorum.
Dayanışmayla!

21 Haziran 2009 Pazar

Ötekinin Hikayesi

BOYALI KUŞ

Kosinki'nin bu romanı 2. dünya savaşı sırasında, ailesinin, sağ kalması umuduyla uzak bir köye terkettiği 6 yaşındaki bir çocuğu anlatıyor. Savaşın geçtiği bu köylerde çocuk hayatın bütün şiddetiyle karşı karşıya kalıyor ve yaşam mücadelesi veriyor. Yanında kalmak zorunda olduğu hemen hemen her insandan çok çekiyor . Kimisinin aile içindeki kavgalarına şahit olur ( hatta kendisi de dayak yiyerek) kimisininse zevkine göre işkencelerine maruz kalır , sık sık da hiç tanımadığı insanlardan "çingene " ve "musevi" olduğu gerekçesiyle lanetlenerek dayak üstüne dayak yer.
Kosinki , iddiaların tersine otobiyografik bir roman yazmadığını aksine tarihsel bir roman yazmaya çalıştığını belirtiyor. Aslında romana yakıştırılan bu otobiyografik olma özelliği , onun yansıttığı birçok tarihsel gerçeği görmek istemeyen milliyetçi söylemlerden ibaret. Zaten kitap yayınlandığı tarihten itibaren yazarın anavatanı dahil biçok ülkede yasaklandı . Kosinki , bu kitabı yazdığından dolayı biçok tacize ve karalama kampanyasına maruz kaldı . İşler öyle bi noktaya vardı ki , bir gün kapısı çalar ve 2 tane iri kıyım adam sopalarla evine dalar ve Kosinki'yi dövmeye başlar. O arbede sırasında Kosinki kendisinin Kosinki olmadığını , onun kardeşi olduğunu söyler ve adamlar dövmeyi bırakıp oturup Kosinki'yi beklemeye başlar evde. Bu sırada hatta Kosinki'yle sohbete girerler birlikte votka içerler. Bir boş anlarında bir kutudan kendi küçük silahını bulur ve fotoğraf makinesiyle bir düzine fotoğraflarını çeker . Hemen gitmezlerse olacakları anlatır kendilerine . Her neyse adamlardan böyle kurtulur.
Kosinki'nin "Boyalı Kuş"'u okunmasını tavsiye edeceğim bir kitap.. İyi okumalar.

8 Mayıs 2009 Cuma

"Çarklardaki Kum : Vicdani Red"

Militarizm konusunda Türkçe kaynağın ne kadar kıt olduğunu bilirsiniz . Hatta egemen ideolojik kalıpların dışına çıkabilen bilimsel yayın sayısı çok az. “Çarklardaki Kum : Vicdani Red” ‘de bunlardan biri . Kitapta, militarizmin tarihi , zorunlu askerlik sisteminin ortaya çıkışı , vatanseverlik kavramsallaştırmasının işlevleri , Osmanlı’da ordu , vicdani red , sivil itaatsizlik eylemleri , Türkiye’deki ve Dünya’daki vicdani red deneyimleri ve son olarak da işin hukuki boyutu ele alınmış.
Kitaba ilişkin derlemeye , linkinden ulaşabilirsiniz.

17 Nisan 2009 Cuma

Toparlanın Gitmiyoruz!

Bir süredir buralardan uzağım. Bunun nedeni kendimi hem fiziksel hem de psikolojik olarak iyi hissetmemem. Nedenlerine burada pek girmeyi düşünmüyorum ama en azından yakınlarımdan biriyle ilgili tümöral bir durumun olduğunu belirteyim sadece..
Peki bu yazının amacı ne derseniz?
Bu süreçteki zayıflığımı blog aracılığıyla bir nevi belgelemek ve toparlanma sürecine girmek.
Böyle zamanlarda insan ölüm-hayat üzerine tekrar tekrar düşünüyor. Hayatın ölüm dahil herşeyi barındırdığı ve aklımızın bir köşesinde bunu sürekli bulundurmamız gereği örneğin..

20 Mart 2009 Cuma

Mim: Ne yapacağını bilememek

Daha geçenlerde kendi kendime bu Mim ne ola ki diye düşünmüştüm ki benim de başıma sağolsun zihni sayesinde geldi:) Uzun araştırmalarım ,okumalarım sonunda Mim denilen hadisenin böyle kişiden kişiye geçerekten kendi varetmiş ,çok afedersiniz abuk subuk bişey olduğunu farkettim:)
"Hangi Blog yazarıyla sevişmek istersin” sorusuyla ilgili bişeyler söylemem gerekirse, her ne kadar
zihni ve ElestirelGunluk 'teki gibi evlilik gibi bir bağım olmasa da bu sorudan sıyrılmanın yollarını aradım. Çünkü o kadar mahrem , bi yandan o kadar toplumsal bir konu ki sevişmek , hmm hangi blogcuyla sevişsek diye düşünmek heralde çok küçümsemek olur sevişmeyi. Ama madem böyle bi soru var:) , yanıtım radyo bemba olsun böylece onu da mimlemiş olalım..

13 Şubat 2009 Cuma

Korkuyu Beklerken


“Ben yanlızlığı istemekle suçlanıp yanlızlığa mahkum edildim”

Türkiye’nin en iyi romancılarından olduğunu düşündüğüm Oğuz Atay’ın bu kitabı 8 öyküden oluşuyor:

Beyaz Mantolu Adam , Unutulan , Korkuyu Beklerken , Bir Mektup , Ne Evet Ne Hayır ,Tahta At , Babama Mektup , Demiryolu hikayeleri-bir rüya

Oğuz Atay’ı , birçok insan gibi Tutunamayanlar ile tanıdım bende. Yazar, öykülerinde de “Tutunamayanlar” ‘daki üslübunu sürdürüyor. Uzunca monologları , kendine has ironi ve mizahıyla sunuyor bize. Kitabı okurken sık sık Kafka , Çehov , Dostoyevski ‘den etkilendiğini düşündürdü bana.


“İçtikçe kendime acımaya başladım. Son zamanlarda kendime doğru dürüst acımaz olmuştum. Bana kötü geldiğini bile bile içtim. Bir şey yemediğim için , her zamanki gibi kusmadım. (Bir iki kere kusacak gibi oldum , banyoya gittim; fakat bir şey çıkmadı içimden.) Devam ettim içmeğe, kendimi mahvetmeğe. Dumanlı gözlerle , eriyip gidişimi seyrettim. Bütün düzenleri yıkacaktım , onlara gösterecektim . Artık ne kapıları kilitleyecek , ne de anahtarkaru vazonun içine atacaktım; ayakkabılarımı giymeden paltomu giyecektim , serserinin biri olacaktım. “



27 Ocak 2009 Salı

Siz kimi kandırıyorsunuz ?

Her tarafta bir Filistin'e yardım sloganlarıdır gidiyor. Aynı zamanda İsraille milyonlarca dolarlık silah anlaşmaları yapıp veya örneğin Konya'da İsrail askerlerini yetiştirip bunlara onay verip sonra çıkıp da Filistin'e yardım kampanyaları düzenlemek de neyin nesi oluyor?

18 Ocak 2009 Pazar

...