24 Kasım 2012 Cumartesi

Gece Havasının Öyküsü

Dünyayı doğuran en büyük tanrılar, ilk tanrılar, yapacaklarını nasıl ve neden yapacaklarını düşündüklerinde, her bir tanrının bunu bilmek için, öbürlerinin de öğrenmesi için sözcüğünü çıkardığı bir meclis topladılar. İlk tanrıların her biri sözcük çıkarıp onu meclisin ortasına atacaktı, orada zıplayan sözcük öbür tanrılara ulaşacak, onlar da sözcüğü alıp tekrar fırlatacaklar, top gibi dönen sözcük herkes onu anlayana kadar bir o yana bir bu yana gidecekti. Sonra, dünyalar dediğimiz şeyleri doğuran en yüce tanrılar anlaşma yaptılar. Sözcüklerini çıkarttıklarında buldukları anlaşmalardan biri her yolun bir yolcusu, her yolcunun da bir yolu olduğuydu. Sonra da her şeyi tamamlamaya, daha doğrusu eşleştirmeye koyuldular.

Havayla kuşlar böyle meydana geldi. Have ne seyahat etmek için önce yaratıldı, ne de kuşlar uçabilsinler diye sonra yaratıldı.
Suyla içinde yüzen balıklar, toprakla üstünde yürüyen hayvanlar, yollarla üstünde gezen ayaklar da aynı anda yaratıldı.
Ama kuşlardan bahsetmişken, havaya karşı çıkan kuşu hatırlamak gerekir. Bu kuş hava ona direnmeseydi daha iyi ve daha hızlı uçacağını söylerdi. Söylenip dururdu, çünkü uçuşu çevik ve hızlı olsa da, hep daha iyi, daha hızlı olmak isterdi. Bunu yapamamasının nedeni de havanın ona engel olmasıydı. Tanrılar hava uçup da ondan yakınan kuşun yaygaralarından o kadar usandılar ki ceza olarak kuşun tüylerini ve gözlerindeki ışığı aldılar. Onu çıplak bir şekilde gecenin soğuğunda kör gözlerle uçmaya gönderdiler. Bir zamanlar zarif ve hafif olan uçuşu bozuk ve hantal oldu.
Gelgelelim aldığı pek çok darbeden ve geçirdiği kazalardan sonra bu kuş kulaklarıyla görmeyi öğrendi. Bu kuş yani yarasa başka şeylerle konuşarak yolunu bulur ve dünyanın onu sadece nasıl dinlemesi gerektiğini bildiği bir dilde cevapladığını bilir. Onu saran tüyler olmadan tedirgin ve aceleci uçuşuyla kör yarasa dağ gecelerine hakim olur, başka hiçbir hayvan karanlıkta onun kadar iyi gezemez.
Erkeklerle kadınlar bu kuştan yani tzotz'tan, yarasadan söylenmiş sözcüğe, düşüncenin sesine değer vermeyi öğrendiler. Ayrıca gecenin içinde birçok dünya barındırdığını, bu dünyaların meydana çıkıp gelişmesi için onları nasıl dinlemeleri gerektiğini de öğrendiler. Gecenin dünyaları sözcüklerle doğar. Sesler yoluyla ışığa dönüşürler, sayıları çok olduğundan karaya sığmazlar ve birçoğu göğe yükselir. Bu yüzden yıldızların yerde doğduğunu söylerler.
En ulu tanrılar erkeklerle kadınları da dünyaya getirdiler. Birisi öbürünün yolu olsun diye değil, ikisi de birbirinin yolu ve yolcusu olsun diye. Birlikte olmaları için birbirlerinden farklı kılındılar. Yüce tanrılar erkekleri ve kadınları birbirlerini sevsinler diye yarattılar. Gece havasının uçmak, düşünmek, konuşmak ve sevişmek için en uygun hava olması bundandır.
                     Durito'yla Söyleşiler . Neoliberalizm ve Zapatistaların Öyküleri. S.Marcos. syf 348.

Hiç yorum yok: